Ege

Kapıkırı Heraklia Antik Kenti

Merhaba sizinle Kapıkırı Heraklia Antik Kenti deneyimlerimi paylaşmak istedim. Daha önce tam üç kez yolum düştü buraya. Ya da bir parça ben düşürdüm. Ruhunuza iyi gelen yerler var mı? Benim için burası tam da öyle.
Tarihi ile doğası ile beni her seferinde etkilemeyi başarıyor. İlk seferinde böyle bir yerden haberim dahi yoktu. Kopuk uçurtma olduğum zamanlar, klasik İstanbul’un karmaşasından  bunalıp sırt çantamı alıp düşmüşüm yollara. Otostopla seyahatimde araçlarına bindiğim çift böyle bir yere gittiklerinden bahsetti ve kendimi burada buldum. Plansız olduğu için konaklayamadım. Göl ve antik kent iç içe. Zeytin ağaçlarının arasında. Masaldan fırlamış gibi…
Aradan bir yıl geçti ben yine düştüm yollara. Yolda tanıştığım birkaç güzel insanı taktım peşime, ben bir yer biliyorum dedim gelin.
Kapıkırı Heraklia Antik Kenti
Çadırlarımızı göl kenarına tam da antik kentin ortasına kurduk. Daha sonradan köydeki küçük plajda okaliptüs agaçları altında bir kamping olduğunu da öğrendik. Ama köyde herhangi bir yere ücretsiz de kurabiliyorsunuz çadırlarınızı. Daha sonra tekrar değineceğim bu konuya.
Bu şirin köyde, evlerin duvarında ya da alakasız bir bahçe kenarında tarihten bir iz bulabiliyorsunuz. Antik kentten koparılan taşlar kullanılmış köy evlerinde. Köyün içinde Zeus tapınağı, tiyatro alanı, agora, nekropolis her yere tabelalar ve yönlendirmelerle ulaşabilirsiniz. İlk baharda her yer çiçekli iken gitmenizi şiddetle tavsiye edebilirim.
Gelelim sonradan değineceğim dediğim konuya. Buraya üçüncü ziyaretim Ümit ile oldu. Gel zaman git zaman ben yollarda gezerken kendime en yakın ruhu bulmuşum ve evlenmişim.
Ayrıca kim demiş evlenince gezemezsiniz diye. Daha güzel gezersiniz. Evet biz balayına da otostopla, çadırla çıktık. Bir gece de Kapıkırı köyünde geçireceğiz. Köye vardık aynı ücretsiz yere çadırımızı kurduk. Su almak için köyün içine doğru yürüdük döndüğümüzde hava kararmak üzereydi. Öyle ki çadırın yanına dönerken fenerimizi açtık ve olanlar oldu. Önce tarif edemeyeceğim bir uğultu ve biz ne olduğunu anlayamadan sineklerin arasında kaldık. Sivrisinek ve şap sineği karışık. Daha fazla sinek çekmemek için fenerleri kapatıp çadırımızı topladık.
Sineğe alışığız evet ama buradaki durumun tarifi yok. Mecburen aşağıdaki daha önce bahsettiğim okaliptüs ağaçlarının altına işletmeye geldik. Okaliptüs etkisi ile burada sinek durumu daha dayanılabilir. Gece çok keyif aldığımızı söyleyemeyiz, ancak buradaki plajda gölün içinde kale manzarasına uyanmak da farklı bir deneyimdi. Üç farklı mevsim, üç farklı deneyim. En güzeli ilkbaharda gitmek. Burayı gördüğünüzde içinizden İlhan Berk’in bu dizesi geçecek eminim;
“Bir kırlangıç bir su birikintisi bir parça gök. 
Bir şiirden düşmüş olmalı bunlar.”
 İlhan Berk – Yoldan Geçen Biri

Obiwan

Obiwan, henüz sahip olmadığımız Karavanımızın adı. Biz onu hiç tanımadan sevdik :) Bu arada evet. Adı Obi-Wan Kenobi 'den geliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu